OPEC'de Uzlaşı ve Petrol Savaşı
Konu küresel emtia fiyatlarından açılmışken, ABD'nin 2013 yılı ilkbaharından bu yana, kendi topraklarında petrol üretimine yönelik politikasını 44 yıl sonra değiştirerek, 5 milyon varilden, yeniden 9.5 milyon varile çıkarması, ABD'nin net enerji ihracatçısı olma yönündeki strateji değişikliği, Çin'in transformasyon sürecinde ekonomisini kısmen yavaşlatmasıyla bir araya gelerek, petrol fiyatlarını bir ara 40 doların bile altına indirdi. Rusya, Körfez Ülkeleri başta olmak üzere, petrol ihraç eden ülkelerin tümü, 2014 yılı ortalarından bu yana sıkıntılı bir dönem geçirmekteler. ABD'nin taktiğinin kendisini üretimi kısmaya zorlamak olduğunu düşünün OPE, ABD'nin bir 'pazar payı savaşı'nı tetiklediğini düşünmesi nedeniyle, üretimi kısmayı reddediyordu.
Ancak, küresel petrol fiyatlarının 40-50 dolar bandına oturması, petrol üreticisi ülkeleri ihracat gelirleri ve bütçe performansı açısından zorlamaya başladı. Yaklaşık 2 aylık bir tartışma ve görüşme maratonu sonucunda, OPEC'in Viyana'daki toplantısından, 2008'den, yani 8 yıldan bu yana ilk kez, petrol arzını kısma konusunda anlaşma çıkmış durumda. Ekonomi medyasına sızan bilgiler, 33.7 milyon varile yakın olan günlük petrol arzını, 1.2 milyon varil azaltarak, OPEC'in 32.5 milyon varile çekeceğini gösteriyor. Bu adımın küresel petrol fiyatlarını 50-60 dolar bandına oturtup oturtmayacağını zaman gösterecek. Suudi Arabistan'ın üretimi günlük 10.532 milyon varil, Irak'ın üretimi günlük 4.561 milyon varil, İran'ın üretimiyse günlük 3.69 milyon varil seviyesindeydi. ABD'nin petrol üretimi konusundaki strateji değişikliği ve İran konusunda Obama yönetiminin attığı adımlar, Suudi Arabistan ve ABD'yi yakın tarihte ilk kez uluslararası siyasi ilişkilerde bu derece gergin bir konuma getirmiş durumda, ABD basınında, Suudi Arabistan'ın gelecekte 4 ayrı ülkeye, yönetime ayrılacağına dair yayınlanan haritalar ise, söz konusu keyifsiz ilişkileri daha da germiş durumda. Neredeyse 100 yıldır süregelen petrol savaşında nasıl bir aşamaya geçtiğimizi önümüzdeki aylar bize gösterecek.
Erdoğan'dan önemli mesajlar
Türkiye ve İstanbul ardı ardına, küresel ve bölgesel ölçekte önemli uluslararası zirveleri gerçekleştirmeyi sürdürüyor. Uluslararası İşbirliği Platformu tarafından düzenlenen 7. Boğaziçi Zirvesi'nde, bu yılın ana teması 'küresel gelecek ve küresel vizyon'du. 70 ülkeden katılımla, gelecek 50 yılın vizyonu, özel sektörün kapsayıcı büyüme açısından artan rolü, Türkiye ile 1. ve 2. kuşak komşu ülkeler arasında işbirliği imkanları masaya yatırıldı.Türkiye'nin Şangay İşbirliği Örgütü'yle yakılaşma sürecinin dikkatle takip edildiği bir dönemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Zirve'de pek çok kritik önemde mesajı oldu.
Büyümeyle ilgili olarak, ülkelerin teşhislerinin yanlış olması nedeniyle, tedaviyi de başka yerde aradıklarına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, talebi ne robotlar ne de finansal araçlar üreteceğini, talebi sadece insanlar ortaya çıkardığını, sürdürülebilir büyümenin yolunun da insandan, daha doğrusu insanların huzur ve refah içinde yaşama imkanlarını genişletmekten geçtiğini vurguladı. Önümüzdeki dönemde ticarette ve savaşta kazananı belirleyecek olanın, teknolojik üstünlükle birlikte, yine insan olduğunu hatırlatan Erdoğan, nüfus artışı olmadan, üretimi ve yatırımı destekleyen finansal sistem tesis edilmeden, her alanda adaleti esas alan bir anlayış benimsenmeden sağlıklı bir küresel gelecek inşa edilemeyeceğinin altını çizdi. Bu mesajları not alalım.
2017'de de küresel enflasyon riski yok
IMF'nin son tahminleri, dünya ekonomisinin 2016 yılında yüzde 3,1, 2017'de ise yüzde 3,4 oranında büyüyeceğine işaret ediyor. 2008 küresel krizi öncesindeki küresel büyüme performansı dikkate alındığında, 1,5-2 puan aşağıdayız. Bu durum, küresel tüketimdeki keyifsizliği, küresel ticaretteki sıkıntıların üretime yansıması. Dünya ekonomisinde üretimde genel bir momentum kaybı var ise, bunun küresel emtia fiyatlarına yansımaması mümkün değil. 2010 yılı fiyatları baz alındığında, 100 kabul edildiğinde, 2012 yılında 128 puan olan enerji fiyatları, 2016 yılında 55 puanı dahi gördü. Küresel petrol fiyatları 2016 yılını 43 dolar düzeyinde bir ortalama ile kapatmaya hazırlanıyor. Tarım ürünleri 2012 114 puan iken, 89 puana, metal ve mineral fiyatları ise 96 puan iken 61 puana gelmiş. Küresel emtia fiyatlarındaki bu trend, dünya ekonomisi açısından, 2015 yılından bu yana küresel ölçekte bir enflasyon riski olmadığına işaret etmekte ki; bu durum önde gelen merkez bankalarının işini hayli kolaylaştırdı.
ABD, AB, Japonya ekonomilerinde toparlanmanın desteklenmesi adına, Çin'de ekonomik aktiviteyi desteklemek adına izlenen yumuşak para politikası süreci, büyük ölçüde küresel enflasyon riskinin olmamasına dayandırılarak yürütüldü. 2017 yılı ile ilgili projeksiyonlar, küresel emtia fiyatlarında zayıf bir toparlanmanın devam edeceğini, küresel enflasyon riskinin gözlenmeyeceğini ve buna bağlı olarak, Avrupa Merkez Bankası ile Japon Merkez Bankası'nın en az bir yıl daha genişletici para politikası izleyebileceklerini gösteriyor. Dünya Bankası'nın 2017 projeksiyonu 2016 yılını ortalama 43 dolar seviyesinde kapatacak petrol fiyatının, 2017 yılında ortalama 55 dolar seviyesini yakalayacağını gösteriyor. 2017'de, enerji fiyatlarının yüzde 24, tarım fiyatlarının yüzde 1.4, metal ve mineral fiyatlarının ise yüzde 4.1 artması beklenmekte.
Enerji fiyatlarında Trump etkisi
Pek çok kritik önemde sektör ve emtia fiyatı kendisini seçilmiş başkan Donald Trump'un 20 Ocak'ta görevi resmen devralmasına endekslemiş durumda. Trump'ın ABD'nin taraf olduğu pek çok uluslararası ticaret anlaşmasından çekilme yönündeki kararını hayata geçirip geçirmeyeceği merak edilmekte. Paris'te imzalanan küresel iklim değişikliği anlaşmasından ve ABD'nin Asya-Pasifik'teki 12 ülke ile imzaladığı Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması'ndan çekilme kararı, küresel enerji fiyatlarında dalgalanmayı arttırabilir. Bir de, OPEC üyesi olan ve olmayan ülkelerin petrol üretimini kısmak konusunda anlaştıkları dikkate alındığında, 2017 yılında petrol fiyatlarının ortalama 55 dolarlık bir fiyat düzeyi yakalaması şaşırtıcı olmamalı.
ABD'nin 2013 yılı ilkbaharından itibaren, enerji alanında 1972'den beri izlediği politika setinde strateji değişikliği yapıp, enerjide net ihracatçı ülke konumuna geçmeye karar vermesinin küresel enerji piyasaları üzerindeki etkisi de dikkatle takip edilmeli. Bu adım, son 2 yıldır ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde gerginliğin arttığı bir dönemin de adeta başlangıcını temsil ediyor. Trump'ın dışişleri bakanlığı görevine petrol ve doğal gaz şirketi Exxon Mobil'in CEO'su Rex Tillerson'u getirme kararı da not alınmalı. Trump'la birlikte, ABD petrol ve doğalgaz sektörünü, arama ve üretim yönetmeliklerini hafifletecek ve boru hattı onaylarını kolaylaştıracak daha sektör dostu bir Beyaz Saray Yönetimi'nden söz edilirken, iyileştirilen mevzuat ortamı ve yeni alanlarda arama yapılması için yeni izinlerin verilmesinin, ABD’nin küresel ölçekte, enerji alanında rekabet gücünü artırabileceği ve Trump ile birlikte bu sektöre yeni yatırımların gelebileceği konuşuluyor. Trump'ın döneminde, ABD'nin enerji ihtiyaçlarının karşılanmasında yenilenebilir enerji imkanları da bir fırsat yakalayabilecek mi, eyaletlerin politikaları birbirlerinden çok ayrışacak mı, birlikte göreceğiz.
LNG devrimi geliyor
Uluslararası Enerji Ajansı, 2016 yılı küresel enerji piyasası görünüm (outlook) raporunu, İstanbul'da Sabancı Üniversitesi’deki bir toplantıda açıkladı. Rapor, üç yıl üst üste petrol yatırımlarında düşüş gözlendiğini ve bunun ekonomi tarihinde görülmemiş bir durum olduğuna işaret ediyor. Yatırımlardaki gerileme, bir kaç yıl sonrası için ciddi sorun oluşturabilir. Küresel anlamdaki sıkıntılarla bir miktar yavaşlamış olsada, petrol talebi şu andaki seviyesinde devam etse dahi, dünya ekonomisi petrol ihtiyacına bağlı ciddi sıkıntılarla karşılaşabilir.
Raporda, 2015-16 yıllarındaki üretime dönük harcamalardaki kesintilerin bir yıl daha uzaması durumunda petrol piyasalarına yönelik ters oranda kısa vadeli bir riskin ortaya çıkabileceğine dikkat çekildi. 2017 yılında da, üst üste üçüncü yıla yönelik yeni proje onayları düşük kalırsa, 2020’lerin başında petrol endüstrisi için ciddi bir arz-talep dengesizliği oluşabilir. Petrolün aksine, küresel yatırımların tamamlanmasıyla, 5 yıl içerisinde dünyada ciddi LNG bolluğunun olması beklenmekte. Rapora göre, 2040’a kadar LNG nin payının yüzde 53’e ulaşması bekleniyor. Enerjide yeni gündem, LNG devrimi. Kısa sürede, özellikle ABD ve Avusturya’dan gelecek gazla birlikte LNG’nin payı ciddi oranda artacak. Bu, hem fiyatlarda aşağı yönlü baskı yapacak; hem de Türkiye gibi enerji ithalatçısı ülkelerin eline yeni kozlar verecek.
Prof. Dr. Kerem Alkin